19 Ekim 2008 Pazar

ANNE, KARDEŞ, EŞ, YANİ “KADIN”-TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK



ANNE, KARDEŞ, EŞ, YANİ “KADIN”-TÜRKİYE’DE KADIN OLMAKGÜNÜMÜZDE MODERNİTE VE KADINA VERİLEN DEĞER-BİÇİLEN ROL :
Bugünlerde kozmetikten tutun otomobile bütün reklamlar, kadınlara gizli(bilinçaltı) yada açıkça şu mesajı veriyor, “Kadınsanız şayet; mutlu olmak, başarılı olmak,kariyer yapmak,yada istediğinizi, elde etmek istiyorsanız, güzel olmak-seksi olmak zorundasınız".Kadın olmak, neredeyse şeklen güzelliği-seksiliği hatta cinsel kışkırtıcılığı-teşhiri zorunlu kılmaktadır. Çirkin kadın yoktur; güzel olmasını bilmeyen kadın vardır, sözü neden çıkarıldı acaba?Günümüzde kapitalist toplumun piyasacı değerleri doğrultusunda şekillenen toplumsal ve kültürel yapı içerisinde, kadın kimliği ve bedeni, medyada bir ürünü tanıtmak için kullanılan vitrin ve reklam aracı olmanın yanı sıra, piyasada başlı başına bir meta durumuna getirilmiştir.Dizilerdeki kadın rolleri, tele-vole, magazin sayfa ve programlarındaki kadın imajı, topluma örnek gösterilen vitrindeki kadın idolleri, daha çok erotik show niteliğindeki, sözüm ona şarkıların kliplerinde ki, kadına biçilen rolü göz önüne alırsak, kadına verilen gayri insani rolü ve değeri daha açık bir şekilde görebiliriz. ERKEK EGEMEN TOPLUMDA KADININ YERİ:Geleneksel bir toplum yapısına sahip olan ülkemizde, kadına ve kadın kimliğine, ne yazık ki, insana yakışmayan bir değer biçilmektedir. Buna karşın erkeğe ve erkek kimliğine ise aşırı biçimde yüceltme daha da ötesi kışkırtma boyutunda değer biçilmektedir.Toplumda kadın kimliğinin küçültülmesi-aşağılanması bir bakıma Erkek kimliğiyle özdeşleştirilen (güce ve iktidara) tapınmanın da sonucudur ki, bu aynı zamanda erkeğin kendi benliğine ve kendine güveninin de doyumu ve öz kabulüdür. Böylece, kadını kadınlığıyla, aşağılayan Erkek millet anlayış, aslında Erkek kimliğiyle güce ve mülkiyete olan düşkünlüğünü de sergilemektedir.Baltacı Mehmet –Katerina ilişkisinde, “Biz şanlı Baltacının torunlarıyız, elin gavurunun Rus kadınını -kadınlığını ele geçirmiş- feth etmişiz ” diye böbürlenen insanların toplumu, ERKEK MİLLETİMİZ erkek benliğine- egosuna doyum aramaktadır. Kadının varlığı ve kimliği, Ataerkil Toplumca, erkeğin mülkiyetine bırakılmıştır Kadın Erkeğin hizmetinde olmak ve ihtiyaçlarını gidermekle vede çocuk doğurmakla yükümlendirilmiştir.Aslında geleneksel değerlere bağlılık bile, kimi zaman çıkar ilişkilerinin riyakarlığı olan, duruma göre hareket etmelere kurban oluyor. Kapitalist kar ve mülkiyet hırsının, her türden değer yargılarını, kendi çıkar süzgecinden geçirip, yeniden şekillendirdiği günümüzde, kadın benliği ve bedenide o yönde yeniden değerlendirmeye tabi tutuluyor. Geleneksel toplumlar, erkek egemen kültürün değerlerleri ile, kapitalist tüketim kültürü arasına sıkışmış kalmıştır.Üstelik galeyana geldiğinde namus adına, korkunç töre cinayetleri, RECM ler bile yapılan, Türkiye gibi geleneksel bağlı bir ülkede, nasıl oluyor da, kadınlar böylesine ahlak olgusuna aykırı şekillerde birer cinsel objeye dönüştürülebiliyorlar? TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİNDE KADIN VE KADIN HAKLARI:Tarihsel gelişim çizgisi içinde “kadın – erkek eşitsizliği” toplumsal hayatın temel durumlarından biri olma niteliğini maalesef günümüze kadar sürdürmüştür. Toplum içinde kadın sorunu genel olarak kadının statüsü, eşit haklara sahip olması ve bu eşit haklarını kullanabilmesi ve bunların zorunlu sonucu kadının, kişi olarak kendini geliştirmesi konularını kapsamaktadır. Türkiye’de kadın sorunu, özellikle kadınlara tanınan yasal haklar ve bu hakların kullanımı açısından incelenmiştir. Oysa, Türk toplumunda tek bir yasal çerçeve içine sınırlandırılabilecek kadın sorunu yoktur. Cinsel ayırımı destekleyen ataerkil düzen, üretim ilişkileri ve dinsel öğretiler üzerine kurulmuştur. Bu nedenle kadınlar siyasi , sosyal, ekonomik kısıtlamalara maruz kalmakta, toplumsal olanaklardan, fırsatlardan eşit şekilde yararlanamamaktadırlar. Sonuç olarak eğitim sağlık hakkından mahrum bırakılmakta, ücretsiz emek olarak tarım alanında yada düşük ücretle örgütsüz, kayıtsız olarak enformel sektörde istihdam edilmekte, cinsel şiddet veya tacize maruz kalabilmekte, annelik hakkını yaşayamamakta, ev ve iş olmak üzere iki vardiya çalışmak zorunda kalmakta yada başlık parası karşılığı veya aşiret törelerine göre zorla evlendirilmektedir. Ancak kadınların, üretim içindeki konumları, yaşanan sorunun şeklini ve dozunu değiştirebilmektedir.Gerçek bir kadın – erkek eşitliğinin sağlanması için var olan toplumsal yapıların oldukça köklü ve önemli değişiklikler geçirmesi gerektiği ortadadır. Tarih göstermiştir ki; Bu değişim ancak emeğin, emekten yana politikaların iktidar olduğu sitemlerde mümkün olmuştur. Ve kadınlar, daha yaşanası bir dünya için emek mücadelesinde ön sıralarda yerlerini almaktadırlar.

Hiç yorum yok: